13 Şubat 2020 Perşembe

OBSESİFOS'TAN GENERAL'E ELCUVAB!

              "Gel General, Gel."


General, bu kere kendi çayını kendin alıp bu konuyu bir ajitasyon malzemesi olarak kullanmadığın için sana teessüf ederim. İlişkimizi normalleştirmeye mi çalışıyorsun ulan? Zaten giderek berraklaşıyor her şey. Bir de sen çıkma başıma. Ben yanındayken kendini güvende hissetmen normal. Ben yanındayken cesarete ve güce ihtiyacın yok. Mesela bak, Nihat Doğan yanındayken cesarete ihtiyacın var mı? Doğru aslında, yok. Cesaretlerin en keskinine sahip birini örnek verdim. Yanlış yaptım. Bak, yaptığım yanlışı şırrak diye kabullendim. Şimdi buradan çıkartman gereken ders nedir?
Ütünün sıcaklığını dilinle ölçmeye kalkarsan, dilin su toplayabilir. Bu sebepten, lavman yoluyla  beslenmeye başlayabilirsin ve bu durum hoşuna gidebilir. Dikkatli olmalısın General, eğer lavman yoluyla beslenmek hoşuna giderse, sen hayatın boyunca sıcak ütülere dil atabilirsin. Sanki botoks yaptırırken ağzına botoks sıvısını enjekte eden kişinin belinden aşağısına öpücük efekti göndererek elinle taciz edip esnaf şakası yapmışsın da o da korkudan bütün sıvıyı ağzına hötürt diye enjekte etmiş gibi yamrı yumru ve şiş bir ağızla, konuşma bozuklukları yaşayabilir ve boş ceplerine delik açarak elleri cebinde gezen pavyon sahipleri tarafından sahneye çıkarılmak istenebilirsin. Ütülere dil atarsan, kötü yola düşebilirsin General, adın çıkabilir. Lavmanı da seviyorsun zaten, gördün mü bak orospu oldun gitti. Ütülere dil uzatma General, kötü yola düşme. Bana sorarsan, kötülere de dil uzatma. Çünkü ütü, ütüdür ve onun ütü olduğunu bilirsin. Sadece sıcaklığıdır seni avlayan. Ancak kötünün kötü olduğunu, ütünün ütü olduğu kadar kesin bilemeyebilirsin.  Bu kere de yüreğin su toplar. Yüreğin su toplarsa, tıpkı dilin su topladığında lavman yoluyla beslenmen gibi, vicdanına geçici ikametgah olarak başka bir organ seçmen gerekebilir. Mesela dalak. Evet evet, ben olsam yüreğimin su topladığı bir durumda vicdanımı dalağıma yerleştirirdim. Ama ona vatandaşlık vermezdim.
General, tebessümünü aldım. Onu elbette bırakmam. İkimiz de pek yakında sana lazım olacağını biliyoruz, kullanabilmen için en serin yerde saklayacağım. Hem biliyor musun, gülümsemelerin son kullanma tarihleri olmaz. İşte buna sevinilir. 
Rüyamda bir dumana asılıp bulunduğum kıyıdan karşı kıyıya hiç süzülmedim. Bulunmadığım bir kıyıdan da karşı kıyıya hiç süzülmedim -ki eğer ben bir kıyıda bulunmuyorsam, karşı kıyı, karşı kıyı değildir. Dolayısıyla o kıyıya karşı kıyı denmez. Peki ben neden dedim? Cevap veriyorum General, bilmiyorum. Bak, gayet kolayca, bilmediğim bir şeyi kabullenebiliyorum. Peki senin buradan çıkartman gereken ders nedir?
Götünün sıcaklığını dilinle ölçmeye kalkarsan, ölçmeye çalıştığın yerden düşerek boyun fıtığı olursun ve omur soğanını ciddi anlamda zedelersin. Omurilik üst disklerin su toplar ve sen artık -tıpkı ütü örneğinde olduğu gibi- el ve kollarınla, boynunla yapman gereken hareketleri, başka yerlerinle yapmak zorunda kalırsın. Bil bakalım kafanın yerini hangi organın alır? Evet evet, doğru bildin General.
Ayakları, elleriyle yer değiştirmiş ve kafasının yapacağı hareketleri artık götü yapan bir zavallı olduktan sonra, uluslararası dilencilik örgütünün, -international beggarship organisation- ceplerini boşaltıp delmiş ve elleri hep delik ceplerinde gezen kötü adamları için boy hedefi oluverirsin. Seni ele geçirip dilendirirler ve onlara karşı koyamayacağın için bir gün hasılatınla birlikte mutlu bir şekilde merkez barakaya gittiğinde seninle yalnız kalmak için diğer dilencileri farklı bir göreve yollamış olan eli delik ve boş cebindeki örgüt lideri arkana geçer.
Haydi buyur bakalım, bir kere daha kötü yola düştün.
Götünle başın yer değiştirdiği için, dilin artık götünde -çünkü sen dilin orada değilken sıcaklık ölçmeye çalıştın- işin daha kötü tarafı, artık başkalarının dili de senin götünde. Ya da başında. Öhm.
Başını kaçırmamalısın, sonra bir şey anlaşılmıyor.

Başını kaçırma:
Bir işgaldi. dolup taşarak öfkeyle ve hınçla; bir şehri işgal etmişti aydınlık. Sokakta yüzlerce acıdan geçmiş bilge şarapçı vaaz veriyordu:
"Dinimiz sevmek! Ama her şeyi, her şeye rağmen sevmek! Birini kendine rağmen sevmek demek değildir bu! Bu dinin ibadeti sevişmek!"
Yanında O. Derken Kadıköy'ün orta yerinde sanki sözleşilmiş gibi alt perdeden duyulan o ses: o birliktelik: o bir aradalık: o aynı andalık:
"İsyan! Devrim! Öz-güür-lük! İsyan! Devrim! Öz-güür-lük! İsyan! Devrim! Öz-güür-lük!
Sokaklar graffiti. Kafan hiç bu kadar güzel ve yüreğin hiç böyle sarhoş olmamıştı.
Söyle bana, rüya mıydı bu, yoksa kendine "benim hayatımın en mutlu anı bu" dediğin bir gerçeklik mi? Buna sen karar vereceksin.
Şimdi dilini yüreğine yaklaştır ve sıcaklığını ölç. Beni anlıyorsun öyle değil mi General?

Bana daha önce de mektuplar yazdın. Hepsinin ortak bir noktası var. Burnunda bok kokusuyla geliyorsun hep bana. Olsun, ben seni böyle de çok seviyorum.

Bahçelerim yangın demişsin. Doğrudur. Bu yüzden hiçbir gece ayazı yüreğini donduramadı. Bana gelince; benden o istediklerinin hepsini sana veremem. Hüznüm yok benim. Şimdi görüyorum ki, sen de bu akşam üzümleri evde bırakmışsın General. Hoşgeldin. Şimdi o yaşama sevincinden biraz ver bana. Sana ormanlar yeşerteyim. Seni eksiltip, çoğaltıp, tamamlayıp yeniden savaşlara gönderebileyim.

Kaldır kafanı. Kıyıları bırak. Göğün aralıklarına bak. Süzülecek çok yer var!

Kongo Tanrısı
Obsesifos Bipolarus.